LGBTİ Çocuklar Vardır!
“Sen kimsin?” farklı dinamikleri olan bir soru. Bazen hızlı, bazen düşünerek, bazen ise zorlanarak yanıtladıklarımızdan… Ben kadınım, ben çocuğum, ben terapistim, ben anneyim gibi birçok kimlik ekleyebiliriz kendimize… Yaş aldıkça kimliklerimiz de artmaya başlar. Yeni kimlikler eklenir fakat kimi kimliklerimiz de değişir, hatta bazıları kaybolur. Peki size kimlik gelişiminin önemli ve değişmeyen tek noktasının cinsel kimlik olduğunu söylesem? Kendini “erkek” olarak tanımlayan çocuğun erkek olduğunu algılaması, bunu kabullenmesi ve erkek davranışları sergilemesinin ardından bu tanımı yaptığını onaylarız. Peki, tek doğru bu mudur? Kişi yalnızca kendi biyolojik tasarımına uygun bir cinsel kimlik mi geliştirebilir?
Günümüzde toplumsal cinsiyet rolü beklentileri ile uyuşmayan kimliklerin geliştiğini görüyoruz. Bu durum cinsiyetin, cinsel kimliği belirlemediğini ortaya koyar nitelikte. Günümüze kadar yapılan birçok araştırmada cinsel yönelimin bir hastalık ya da bozukluk olmadığı, varoluşsal bir durum olduğu yönünde. Bu yönelim, ten renginiz saç renginiz gibi doğuştan getirdiğiniz ve kesinlikle değiştiremeyeceğiniz, her insanın cinsel gelişiminde olduğu gibi şekillenen bir oluş biçimi. Hayatımıza teknolojinin girmesiyle artık daha küçük yaşlarda bu farkındalığa ulaşılsa da maalesef her bireyin cinsel yöneliminin farkına varması aynı koşullarda sağlanamayabiliyor. Buna en büyük etken toplumsal baskılar oluyor. Çoğu kesim hayatını şekillendirmede ya da fiziksel olarak “ben de varım” deme noktasında gecikmeler yaşıyor.
Ergoterapistler olarak özellikle çocukluk çağı ve ergenlik dönemlerinde bireyleri gözlemlemeyi, bireyi ve aileyi eğitmeyi, toplum bilincini arttırmada katkıda bulunmayı, okul- ev- sosyal ortamlarını geliştirmeyi ve günlük yaşamda varoluşlarını desteklemeyi önemseriz.Ebeveynlerin bu durumla ilgili kaygılarıyla karşılaşıyor olmak, toplumsal baskılar ve günlük yaşamdaki bütünsel gelişim paydasında danışılan taraf olmam sebebiyle, LGBTİ çocukların sürecini anlamamıza katkı sağlayacağını düşündüğümden daha açık ve net ifadeler kullanarak bu yazıyı paylaşmam gerektiğini düşündüm. Varoluşsal bir durumdan bahsederken temele inmek ve anlamak sağlıklı olacağından Freud’un Psikoseksüel Gelişim Evreleri teorisi üzerinden çocuğun, yaşamın çeşitli evrelerinde birbirinden farklı cinsel gelişmeler gösterdiğini aktarmak değerli olacaktır. 5 evreden oluşan bu dönemlere göz atacak olursak;
- Oral Dönem
- Anal Dönem
- Fallik Dönem
- Latent Dönem
- Genital Dönem
şeklinde olduğunu görürüz.
Oral Dönem psikoseksüel gelişimin ilk basamağıdır. 0-12 aylık süreci kapsasa da bazı çocuklarda 24 ay süren bu dönem tanıma, keşfetme, gereksinimleri ifade etme, doyuma ulaşma noktasında destekler. Anal dönemin görüldüğü (genellikle 12.-36. aylar arası) süreçte çocuğun oral döneminin bitmesinin ardından dış dünya ile olan ilişkisi artık vücudunun başka bir bölgesi tarafından sürdürülüyor. Yeni doyum kaynağı artık anüs oluyor ve bu süreçte tuvalet alışkanlığını kazandırma aşamasına geçilmek uzmanlar tarafından uygun görülüyor. Bu dönemle birlikte çocuğun tamamen kendine yöneldiğini, tuvalet eğitimi ve bununla beraber banyo aktivitesi sırasında kendini keşfetmeye ve dokunmaya başladığını gözlemleriz. Bu dönemi takip eden fallik dönemde (3 yaş sonu-6 yaş ) ise cinselliğe ilgi artar. Keyif alınan bölge artık cinsel organlardır. Bedenini tanımak isteyen çocuk, cinsel organına dokunabilir. Bu dönemde sadece kendi bedeni değil, başkalarının da bedeni tanınmaya başlanır. Daha çok sembolik oyunlara (evcilik oyunları) yer verilen bir süreçtir. Ebeveynler olarak bu dönemde oyuncağın cinsiyeti olmadığını bilmelisiniz. Her çocuk arabayla, bebekle, kız ya da erkek oyunu diye ifade etmeden tüm oyunları oynayabilmelidir; oynasın ki günlük yaşam içerisinden birçok deneyimi kazanabilsin ve girdiği rollerle benlik gelişimine katkıda bulunabilsin. Bahsettiğimiz yaşam içerisinde değişen rollerimize bir yenisi eklendiğinde bununla başa çıkabilmesi kolaylaşsın. Burada bir kız çocuğunun araba tamir etmesi ya da erkek çocuğunun bebekle oynaması tek bir durumun göstergesi değildir. Bu durumun ebeveyn tarafından cinsel sorun olarak görülmesi olasıdır fakat size, çevrenize ya da kendine zarar vermediği sürece bu durum sorun olarak kabul edilmez. Şayet bu durum cinsel yönelimle ilgiliyse bunu değiştirmek mümkün olmayacaktır. Latent dönem diğer adlarıyla “gizli/uyuklama dönemi” fallik dönem bitişinden ergenliğe kadar uzayan bir dönem olup, cinsel dürtülerin/etkinliklerin durgunlaştığı ve bilinç dışına itilmesiyle karakterize bir dönemdir. İşte bu evrede çocuğun belirli bir cinselliğe yatkınlık bulgusu yoktur. Çocuk, karşı cinse ya da hemcinse yönelik “olgun cinselliği” arama çabasına girer. Ruhsal gelişimin önemli bir aşaması olan bu dönemde eşcinsel yaklaşımı deneyimlemek ya da farklı davranışlar sergilemek olasıdır. Bu aslında akıntının yoğun olduğu nehirde düşüp kalkarak ve engelleri aşarak nehrin karşısına geçmeye benzer. Hepimizin geçtiği bu süreçlere kendi pencerenizden bakmanızı isteyeceğim. Benliğinize temaslarınızı anımsıyor musunuz? Genital dönem ise sonuncu evre olup ergenlik ile başlayan ve ergenlik süresince olgunlaşarak “erişkin cinselliği” tattıran süreçtir. Kişi, cinsel organından zevk almaya başlar ve yönelimlerinin artık farkına varmaya başlar. Aileden bağımsızlaşan birey, sosyal ilişkiler kurmayı öğrenmeye başlayacak ve cinsel gelişimi tamamlamış olacaktır.
1900’lü yıllarda Freud’un cinsel yönelimle ilgili iddia ettiği ve o dönemin ufuk genişletici birçok yorumu bulunmaktadır fakat bilim öyle hızlı gelişiyor ki bazı iddialar çürüdü, bazılarının üzerine birçok şey inşa edilerek bugünkü halini aldı ve gelişmeye de devam ediyor. Bu süreç o yıllarda gelişimsel bir sorun, cinsel gelişimin uygun tamamlanmamış olması ya da ruhsal bozukluk olarak tanımlanırken günümüzde DSM-5’te (Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı) tanı olarak kaynaklarda dahi yer almayan durum haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından eşcinselliğin akıl hastalığı olarak DSM’den çıkarılışı 17 Mayıs 1990’dan itibaren her yıl Uluslararası Homofobi, Transfobi ve Bifobi Karşıtı Gün olarak kutlanmaktadır.
Ergoterapist Rabia Tuğçe Karaman